Copyright @ Tm Esercan oyun 2015

Hayata Dair

6 05 2015

Hamile kaldığın anda ilk yaptığın şeylerden biri hafta hafta ay ay bebeğinin gelişimi hakkında bilgi veren bir internet sitesine üye olmak. Bu hafta elma çekirdeği kadar olan bebeğiniz diye başlayan cümleleri okur elini gayri ihtiyarı karnına götürürsün; sonra akşama yemekte kocana bizimki elma çekirdeği kadarmış dersin  

Kitapçığa girdiğinde artık bakacağın yeni bir bölüm vardır; Anne & çocuk bölümü. Alırsın, okursun, altını çizersin, eşine zorla okutursun. Hatta ve hatta kendine bir blog açar hamilelik günceni ve sonrasını tutarsın. Bunları nereden mi biliyorum; çünkü benzelerini ben de yaptım  

Bunlar yapman gereken şeyler değil, yapılması hoş şeyler sadece, hatta muhtemelen hiç yapmasan da olabilecek şeyler. Peki ne yapmalısın. Hamileyken oturup, hamilelik ile ilgili bildiğin ama en çok inandığın ve olması gerektiğini düşündüğün şeyleri yazmalısın. Mesela; 

"Hamilelik bir kadının en güzel sürecidir". 

Hımm bu gerçekten böyle mi? Benim hayatımın en kötü süreciydi diyebilirim; 6 ay boyunca kustum, 9 ay boyunca riskli gebelik kategorisindeydim, 9 ay boyunca gebelik diyabetiyle yaşadım ve aç gezdim, aç uyudum. 

"Doğal doğum kolaydır ve/ veya zordur"

Bu tamamen senin başına gelecek bir şey; senin deneyimin, benimki 24 saat sürdü çok zordu, ama yine olsa yine yaparım. Başkasınınki de çok kolayı girdi ay demeden çocuk çıkıverdi. 

"Bebeğin doğduğu anda aşk başlar"

Olabilir elbette ama illa görür görmez aşık olacaksın diye bir şey yok; muhtemelen neye uğradığını şaşıracaksın. 


Ve daha nice cümle kurabilirsin; üşemeyip yazmalı bunları sonra da bunların sadece düşünce ve başkalarının deneyimlerini olduğunu yazmalı ve kendine tekrarlamalısın. 

Benzer cümleler anne olmak ile ilgili de kurulabilir. Anne şöyle olmalıdır, anne olmak şu demektir. Bir uzaktan bak kendine, bunlar gerçekten senin düşüncelerin mi, yoksa yıllardır inandırıldıkların ve gereklilik gibi gösterilenler mi sana? 

Hepsini yaz ve altına bunlar annelik hakkındaki düşünceler ve her düşünceye inanmamalı da yaz!.... 

Anne olunca hatta hamile kalınca yapman gereken şey zihnini annelik ve hamilelik hakkında bildiğin her şeyden arındırmak ve olanı yaşamak sadece yaşamak!.... Yaşadığın her şey senin deneyimin olacak, başkasının deneyimi üzerinden yaşama bu süreçleri. 

Annelik başlı başına bir sıfat, seni tanımlamaz, seni anlatmaz ve seni sen yapmaz! 

Özetle; yapman gereken tek şey bu süreci yaşamak, yaşamaya çalışmak değil!



 
4 05 2015

 

Bilinçlenmeye ve farkındalık sahibi olmaya baslayan anneler özellikle de Türk anneler bir yandan çocuk gelişimi konusunda güçlenirken bir yandan da fazlaca korumacı oluyorlar. Doğası gereği her memeli anne evladını koruyor, bu içgüdüsel bir nimet aslında. 

 
Ne yapiyor bilinçli anne; biliyor ki çocukla  konuşma biçimi çok önemli, bu bilince sahip olmayan daha önceki kuşaklar ise şüphesiz ki sadece bilinçsizlikten çocukla konuşurken "çirkin şey seni"  diye sevebiliyor mesela veya çok ayıp bir daha duymamayayım ay kiz çocuk gibi bu, annenler kardeşini daha çok sever simdi pabucun dama atılır senin ve daha nice nice örnek.

 
Bilinçli ama farkındalık yolunun çok başındaki ebeveynler öfkelenip sinirlenip karşı tarafa çocuk eğitimi vermeye başlıyor oysaki karşındaki ne o bilinç ne de farkındalık düzeyinde ve kötü niyetle değil bildiği yolla otomatik olarak konuşuyor. 

 
Çocuğun gururunu şahsiyetini ve kendisini korumak için yapabileceğin şey böyle konuşanları değiştirmek o insanlara ders vermek değil; çocuğunu bilinçlendirmek ve farkındalık sahibi yapmak. 

 





Nasil mi? Sürekli onunla konuşarak zaman zaman doğrudan zaman zaman dolaylı yoldan farketmesini sağlamak...









Örnek vermek gerekirse; Aren'i sıklıkla ne güzel kız diye severler, 2 yaşından beri dönüp anne ben kız değilim di miiii diyor? Geçen gün markette kısacık saçlı bir teyze yine Aren'i kız diye sevdi, Güray da o erkek dedi; kadında ama saçı da uzun dedi; güray da sizin de saçınız kısacık erkek gibi ama erkek değilsiniz değil mi dedi. Kadın oradan anında utanarak uzaklaştı, sanırım cinsiyet üzerinden konuşmaya o an itibariyle son vermiştir Eminim aydınlanma yaşadı. 

Bu konuşmaların ardından Aren'e bir insanı kadın ya da erkek yapanın ne giyimi ne saçı ne başı olduğundan bahsediyoruz, bu ayrımın sadece ve sadece özel yerlerle yapılabileceğini söylüyoruz. 


Aren'e insanları 2'ye ayırabileceğini söyledim. Bilinçli insanlar ve bilinçsiz insanlar. Ne zaman böyle na-hoş durumlarla karşılaşsak tek verdiği cevap anne bilinçsiz insan di miiii? Evet canım demek ki daha bilinçlenememiş diyorum o kadar. 

Bir gün annem Aren'e sen salak mısın dedi? Aren'in yanında annemle hiç tartışmadım, Aren de ne bilinçsiz anneannesin sen dedi ve bence gereken cevabı vermiş oldu  


Parkta ve benzeri yerlerde de artık hiç kimseye karışmıyorum. Örneğin parkta al çocuğum al da sen de ye diye şeker uzatıldığında hiçbir şey söylemiyorum Aren bazen alıp yiyor bazen ben yemem, anne zararlı di miiii diyor, elbette ki şekere bayılıyor ve kaçırmaz, o an canı istemediği için öyle söylüyor. Ama parktan eve yürürken teyzenin bilinçsiz insan olması üzerine konuşuyoruz


Örnekler çoğaltılabilir hele de Türkiye'de yaşıyorsan. Ama yazının başlığında da söylediğim üzere, çocuğunu korumak yerine ona farkındalık ve bilinçli olma halini öğretirsen, o kendini korumayı, insanları sadece bilinç düzeyinde değerlendirebileceğini çok erken yaşta öğrenmiş oluyor. 






 
2 04 2015

Önce içinde taşırsın, bazen rahminde bazen yüreğinde; sonra kucağında taşırsın. Öyle alışmışsındır ki taşımaya bebeğini; zamanla fiziki olarak taşımamaya başlarsın, ama yüreğinde ve zihninde daima çocuğunu taşır hale gelirsin. 


Çocuğunun her derdi senin derdin olur; çocuğun her sıkıntısı senin sıkıntın haline gelir. Ve bunu doğal bulursun, sorgulamazsın bile; çünkü sen çocuğunu taşımaya çok alışıksındır. Bebeklikten başlar bu; biraz gazımız var dersin, kakamızı yapamadık dersin, dişimiz çok ağrıyor da dersin. Özdeşleşirsin çocuğunun her derdiyle.  Acısı acın haline gelir; çocuğunun derdi geçer, senin yüreğindeki sıkıntıi, aklındaki dert geçmez. Taşımaya devam edersin. 

Biraz büyür çocuğun, sosyalleşmeye başlar, arkadaşlarıyla her türlü geçimsizliğinde, üzerine alınırsın, sanki sen geçinemiyormuşssun gibi. Ahh vah dersin bu çocuk arkadaşsız mı kalacak acaba diye düşünürsün. Sorgularsın neden geçinemediğini, uyumsuz sıfatını da yapıştırı verirsin. 

Okul dönemi başlar; arkadaşlarıyla yine geçinemez, dersleri kötüye gider; ve taşıdıklarına yenileri de eklenir. Bu yüzden çocuk büyüdükçe derdi de büyüyor dersin; oysa büyümekten çok büyütüyorsundur. Artık yerin daralmıştır, taşı taşı taşı koy zihnine koy yüreğine yer mi kalır geriye. 


Şimdi bir çalışma yapmanı isteyeceğim senden; çocuğuna dair zihninde yüreğindeki taşıdığın 5 sıkıntını belirle. Ve git kilerden, mutfaktan 5 tane patates al, her bir patatesin üzerine bu sıkıntıyı yaz; ve gün boyu elinde, dışarıya çıkacaksan çantanda taşı. Yatana kadar bırakmak yok. 


Altı üstü 5 patates öyle değil mi? Ama nasıl da ağır geldi tüm gün taşımak ? Şimdi dur düşün; zihninde ve yüreğinde taşıdıklarını, şimdi çocuğun doğduğundan ve hatta doğmadan önceden beri taşıdıklarını. Nasıl ağırlaşmazsın ki, nasıl çocuğunun büyüdükçe dertlerinin de büyüdüğünü düşünmezsin ki? 


Peki sen bunca şeyi taşırken çocuğun ne yapar? Ne yapacak; sorumluluk almak nedir pek bilemez, her şeyi taşıyan ebeveynleri varken, dert mi o ne der? Acı mı o ne der? Aslında çocuk bilinmezlikler içinde kalır; neyi nasıl karşılayacağını, neyle nasıl başa çıkacağını bilemez, ve kendini tanıyamaz çocuk. Çocuğunu kucağına alıp onun yürümesi gereken yolu onun adına yürürsen çocuğun yürümeyi öğrenemez ve bir gün çocuğunda sana ağır gelmeye başlar, indirirsin kucağından haydi bakalım yürü dersin; ama yolun yarısından fazlasını kucağında gitmiş olan çocuğun bir köşeye oturur ve öylece durur; yürüyemez, kalır öylece! 

Şimdi bir daha düşün; çocuğunun dertlerini, sıkıntılarını aklında zihninde taşıyıp, sen mi çözüm bulacaksın; yoksa çocuğunun yürüdüğü yolda yorulduğunda dinlendiği bir mola yeri mi olacaksın, tekrardan güç toplayıp yürümeye devam edeceği! 













 
17 03 2015


Tam bir yere gideceksiniz; ağır ağır giyiniyor, bir ayakkabıyı ayağına geçirmesi 5 dk, paltosunu falan giymesi 10 dk, tabii her şey yolunda giderse. Ve sen de öyle hızlı yaşamaya alışmışsın ki zaten her şeyi otomatik pilot haliyle yapıyorsun; bu yavaşlık seni deli ediyor. Oysaki çocuğun henüz otomatik pilot değil ve iyi ki değil, ne mi yapıyor farkındalık haliyle giyiniyor; çünkü acele etmek nedir bilmiyor; öğrendiyse de bunu malesef senden öğrendi. 

Masaya oturuyorsunuz; kaşığı tabağa götürmesi 10 dk, o kaşığı ağzına götürmesi 20 dk, yemeğini bitirmesi bile bir ömür. Çocuğun yavaş yemek yemiyor, çocuğun sadece yemek yiyor, yapması gerekeni yapıyor; yemeğin yarısında da doymuş oluyor; çünkü yavaş yediği için beyni gerçek doyma sinyalini alabiliyor. Çocuğun ne mi yapıyor; farkındalıkla yemek yiyor. Peki sen ne yapıyorsun. Hayır doymuş olamazsın diyorsun ve hooop iç güdüsel halini baltalıyorsun. Onun o yavaş ve farkındalıklı yemek hali sana batıyor. 

Çocuğun yataktan hoop diye kalkmıyor; biraz oyalanıyor; çünkü bedeninin her bir zerresini farkında olmasa da hissediyor; yataktan hoop diye kalkılmaz zaten, biraz dönülür, biraz vücudun ve beynin tekrardan senkronize olması beklenir. Ama sen hadi kalk kalp off bir türlü kalkamıyorsun diyorsun. Oysa çocuğun sadece anda kalmaya ve farkındalıkla hareket etmeye çalışıyor. 

Daha böyle günlük rutinlerden bir çok örnek verebilirim. Ebeveynlerin çocuklarının yavaş olduğunu düşündüğü ama aslında çocukların yavaş değil an'da ve farkındalıkla kalarak yaşadıklarına dahil. 

Her insan hayatının belli noktalarında otomatik hale gelir; ki buna alışkanlık deriz; bunların çoğu aslında sakıncalı hallerdir; çünkü farketmemeye başlarsın. Farketmediğinde de içinden gelen sesi duyamazsın bu mümkün değil. Mesela uzunca bir tatile çıkıp evinize geri döndüğünüzde eviniz size daha başka gelir, gözünüz tekrardan ayrıntıları görmeye başlar. Aaa bu burada mı duruyormuş dersiniz; aa benim buyum da mı varış dersiniz; çünkü vermiş olduğunuz mola tekrardan ayrıntıları görmenize vesile olur. Oysa çocuklar yetişkinler onların doğal ritimlerine karışmadıkları sürece hep bu farkındalık halinde kalabiliyorlar. 

Özetle; çocuklar yavaş değil, ebeveynler çok hızlı. Çocuklar ruhlarının hızına ayak uydurabiliyorlarken yetişkinler ruhunu duymaktan oldukça uzak. 


 
10 03 2015
The Curse of the Terrible Twos
O AN NEYE DELİRDİĞİNİ HAKKINDA HİÇBİR FİKRİ OLMADIĞI

Seninle olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun; çocuğunun derdi kendiyle. Ve sen de derdinin çocuğun olduğunu sanıyorsan yine yanılıyorsun; çünkü derdin kendinle.

Çocuk henüz bebekken, ebeveynlerin "dert" diye nitelendirdiği oysaki sadece büyümenin parçası olan hal ve durumları oluyor. Henüz bebekken, akıl ve ruh sağlığı yerinde  biriysen bebeğin haline sadece üzülebiliyorsun; çünkü derdinin seninle ilgili olmadığını çok iyi biliyorsun. Devreye elinden bir şey gelmemek, bazen acı çekmesini izlemek zorunda kalmak gibi durumlar giriyor. Bu bambaşka bir konu. 


Charlie
AĞLAMAKTAN BEN DE BIKTIM
Gelelim çocuğun derdinin ne olduğuna. "Terrible 2" dönemi başladığında, bebeğin farklılaşıyor; sık sık nereye gitti benim o uslu, sadece bebeklik dertleri olan çocuğum demeye de başlıyor anne& baba. 2 yaş döneminde çocuğun ego ile tanışıyor; aslında farkına vardığı kendi "ben değil" sahte kimlik sahte benlik hali. Ve birden bire onun egemenliği altına giriyor. O tüm tutturmalar, kendini ispat etme çabaları hepsi aslında sahte ben halinin eseri. Ve aslında çocuk da bu halden oldukça rahatsız. 

Ebeveyn'in bu noktada çocuğuna yapacağı ruhsal rehberlik çok çok önemli. Ama bir çok ebeveyn yani bizler ego'nun yönetiminde olduğumuzun farkında değilsek ve zaten bir çocuğumuz da böyle büyüdüğümüz için; çocuğumuzla derdimiz olmaya başlıyor; dahası çocuğumuzun da derdinin biz olduğu yanılsamasına düşnebiliyoruz. 

İnatlaşıyor, beni deli ediyor, eminim beni sinir etmek için yapıyor, bu çocuğun bizimle kesin bir derdi var cümleleri bu dönemde başlıyor. Bilir kişiler diyor ki; çocuğun henüz seni kasıtlı sinir etmesi mümkün değil; çünkü sinir sistemi henüz bu denli gelişmiş değil. Mutlaka ki altında yatan bir çok neden var. 

Sizi rahatlatır mı bilmem; aynı duyguları hissettiğimde sakin kalmama yarayan yegane cümle şu oluyor; Tüten Aren'nin derdi seninle değil o şuan egosuyla mücadele ediyor; hatırla Tüten sinir sistemi henüz buna müsait değil. İçimden bu cümleyi tekrarladığımda; tüm o aslında beni sinirden delirtip, ona bağırmama ve sözlü şiddet uygulamama neden olacak delirtici hareketleri bir anda yerini sakinliğe ve gel kuzum gel canım benim dememe sebeb oluyor. 

Sanmayın ki her zaman böyle; elbette değil. Ama bu sakinliği koruyamadığım zamanlarda biliyorum ki kendime dönüp bakmam gerekiyor, ben neden sakinliğimi koruyamadım? Ne oldu da sinirlerim zipladı ve bağırdım. O zaman da kendime kızmak yerine önce şefkat göstermeyi deniyorum. Kendime şefkat gösterip, bunu arkadaşlarımdan veya kocamdan da açık seçik istiyorum. Lütfen gel ve durumu sen yönet ben şuan bunu yapabilecek bir iç dinginliğe sahip değilim diyorum; arkadaşlarımla paylaşıp bana destek olur musunuz diyorum. 

Peki asıl konuya gelirsek; çocuğuna bu rehberliği nasıl yapabilirsin, aslında çocuğun için anlatıyorum ama ilk önce kendin için yapabilmelisin bunu, çocuğun delice öfkelendiğinde sinirlendiğinde, ona öfkenin kendisi olmadığını söyle, şuan öfkelisin demek yerine öfkeli hissettiğinin farkındayım diyebilirsin. Çocuğun öfkenin kendisi değil, öfkeli hissediyor çünkü henüz egosunun farkında değil, farkında olduğu tek şey ona bir şeyler olduğu, değişmeye başladığı. Ego daima ister, daima ben der, daima kişiyi zorla, daima kavgacıdır, daima acıyı sever. Bunları hatırla. 

İşe yaradığını söyleyebilirim; böylece çocuğun öfkesiyle özdeşleşmek yerine öfkesini, sinirini farketmeye başlıyor; öfkelendiği anda vurmak veya bir şeyleri fırlatmak yerine durmaya ve çare aramaya başlıyor. Örnek vermemi ister misin? Her öfkelendiğinde tükürmeyi adet edinen oğluma her defasında sakin kalmayı denerek; biliyorum şuan çok öfkeli hissediyorsun ama sen aslında sakin kalabilen ve konuşarak anlaşabilen bir çocuksun, tükürmek güzel bir davranış değil dedim. Zamanla sinirlendiğinde tükürmeden önce duraksadi o durma anında hemen işte bu tatlım sen sakin kalabilen bir çocuksun, öfkeli hissetmen doğal ve anlıyorum bunu dedim. 

Önce bunu kendiniz için uygulamanız çok çok önemli; siz ego'nuzun devrede olduğu anları yakaladığınızda ve kendinize dur diyebildiğinizde emin olun çocuğunuza karşı anlayış, tahammül ve sabır gücünüzde artacak. Ve bir ebeveyn olarak çocuğunuzun ruhsal gelişimine büyük bir katkı sağlamış olacaksınız. 


6 03 2015



Anne olup bu soruyu kendine sormayan olduğunu sanmam. Kimisi bu sorunun cevabına, evet ben mükemmel bir anneyim diye cevap verir, kimisi de ben hiç iyi anne değilim der; hatta ne kadar kötü ve yetersiz olduğundan bahseder.

Aslında her iki cevapta doğru değildir; ne mükemmel ne de yetersiz bir annesindir. Çünkü  aslında sorduğun soru doğru değildir. Ya kendini yetersiz hissediyorsundur ve bu soruyu kendine veya etrafına sorma ihtiyacı duyuyorsundur ya da onaya ihtiyacın vardır; sen kendini çok iyi bir anne olarak görüyorsundur ama işte başkalarından da bunu duymaya ihtiyacın vardır.
 
Konu hangi sosyal rol olursa olsun; nasıl olduğunu sormaya kendine bile sormaya ihtiyacın olmadığında anla ki her şey yolunda gidiyor.

 Sadece annesin. Koyacağın sıfatlar iyi, kötü, yeterli, yetersiz hiçbir anneliğini tanımlamıyor sadece kendi hakkında düşündüklerin bunlar. Anneliğinle ilgili değil ama kendi hakkında ne düşündüğünü tanımlayan çok önemli veriler.

Anneliğin önüne ille de bir sıfat getirmeye çalışıyorsan işte o zaman anne olmaya çalışıyorsun demektir ama aslında bu zaten olduğun bir şeyi farketmemek ve ol'ma halinden çıkıp olmaya çalışma haline geçmek demektir.

Sen çocuğunun ihtiyacı olduğu annesin öyle olmasaydı annesi olmazdın; sana değil başkasına emanet edilirdi. 


 






Nasıl bir anne olmak istediğinizi bilmiyorum ama bunun için çabalamak yerine anne olma halinin o doğasını yaşamak daha huzur verici olacak onu biliyorum. Doğa da bir anne, hayvanlar da anne ve onların kendilerine iyi miyim yeterli miyim diye sorduklarını, sorguladıklarını hiç görmedik. Çünkü onlar olan şeyi sadece yaşıyorlar. Anne olmak zaten yeterince iyiliği beraberinde getiriyor. İyi bir anne olmadığını düşünüyorsan aslında bakacağın şey anneliğin değil, ruh hallerin, kendinle ilgili taktıkların ve psikolojin.

Özetle sadece annesin ve bunun tadını çıkar


 


 
16 02 2015
Bir süre öncesine kadar öfke bombası gibi yaşayan biriydim; ömrüm kendime, etrafımdaki bilinçsiz insanlara, devlete, topluma, cahillere ve nicesine öfkelenerek geçti. Ufacık şeyler bile beni sinir eder, sinir krizi geçirtirirdi. Öfke kısa süreli iyi gelirdi, sanki deşarj olurdum, sanki vücudumdaki tüm elektriği atardım ama tıpkı çikolatanın geçici mutluluk verip kısa süre sonra kan şekerini düşürüp yine mutsuzluk hissettirip yine tatlı yedirmesi gibi... Aynı kısır döngüyü yaşardım; öfkem öfkeyi tetiklerdi ve hayatımda karşıma nedense! hep öfkeleneceğim şeyler çıkardı. 

Sonra kişisel gelişim ve farkındalık girdi hayatıma. Nice kitap nice öğreti ve nice eğitim.... Ben tüm bu eğitimlerin temelinde aynı şeyi söylediğini keşfettim ve okudukça Yaradan'a daha da inanmaya başladım. Aslında tüm farkındalık ve kişisel eğitimlerde öğretilmeye çalışanlarda Yaradan'ın insanlara verdiği mesajlarda gizliydi; aslında apaçıktı da insanın aklı belki de gönlü henüz o kadar genişlemediği için gizli geliyordu. 

Tüm duyguların insana ait olduğunu, doğal olduğunu ama tepkini duyguna göre vermenin; bilinçsizlik ve farkındalıktan çok uzak olduğunu öğrendim. Öfkenin çok doğal ama öfkeyle hareket etmenin doğal olmadığını öğrendim. Peki ne yapılmalıydı. Öfke mi hissediyorsun önce hissini kabul edip tepkini otomatik ve ilkelce vermek yerine kontrol etmen ve hatta öfkenin vucudunda yarattığı o enerji patlamasını iyiye, güzele yönlendirmen. Kolay mı oldu hayır olmadı ama ben bir karar almıştım. 

1- Duygularımın beni değil benim duygularımı yönlendirdiğim biri haline gelmek. 

2- Bilinçli bir insan haline gelmek. 

3- Daima iyiden güzelden ve olumludan yana olmak. 


Başka ne mi öğrendim. Evrenin tek olduğunu, tüm insanların aynı kaynaktan geldiğini ve aynı yere gideceğini. Kimsenin birbirinden aslında farkında olmadığını, kimseyi yargılamayacağımı öğrendim. Görmek istediklerimi önce göstermem gerektiğini öğrendim. Ol'ma halini öğrendim ve bunun için çabalamaya başladım. 

Her insanı sevemesem bile olduğu haliyle kabul etmeyi öğrendim. Bu insan nasıl böyle olur demek yerine, ve olduğu sevmediğim halini yargılamak yerine oturup onun için de dua etmeyi öğrendim. Allahım ikimizde kulunuz ona da gönül güzelliği ona da bilinç ona da iman ver demeyi öğrendim!. Hakaret etmek ağaşılamak ve öfkeyle delirip küfretmek yerine! 

Cani, kötü ve dehşet birini olduğu gibi kabul edebildim mi? Hayır; ama Yaradanın bir parçası olduğu ve onun da aynı yerden geldiğini bilerek yargılamak yerine Allah'a havale etmeyi denedim; Allah'ın adaletinin dünyada da yer almasını ve en ağır bir biçimde cezalandirilmasını diledim; ama öfkemi kontrol ettim; beddua okumak yerine ona, diğer taraf için dua ettim. Diğer tarafın öfkesini ve nefretini bir tek Allahın dindireceğini bilerek; Allaha yardımcıları olmasını istedim. Elimden o insanlar için duadan ve acılarını hafifletebilecek adalet istemek dışında bir şey gelmediğini bilerek. Ama acılı insanın acısını kanırtmak yerine dindirmenin parçası olmayı diledim ki diner mi bilinmez, dinemez sanırım 

Sonra özgür iradeyi hatırladım; insanın cehennemi de olabilecek cenneti de olabilecek o iradeyi! Benim rolum ne dedim kendime? Ben ne yaparsam dünyadaki huzura iyiliğie barışa ve adalete katkı sağlarım diye düşündüm. Küfürle mi, öfkeyle mi yoksa beddua ile mi? Hiçbiri olmadığından emin olduğum için farklı bir yolu seçtim. 

İşte seçtiğim yolda huzuru buldum; şükürler olsun! 

Dilerim tüm insanlık adaleti ve barışı öfkenin ve bedduanın değil, sakinliğini, duanın ve aktif olarak ben ne yapabilirim demenin getireceğini tez görür!




  
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol